TR EN
SERRA YILMAZ

SERRA YILMAZ

Oyuncu - 02 Aralık 2016
Esra Başıbüyük
SERRA YILMAZSERRA YILMAZ
Serra : Kim o?
Ayşe: Kimono!
 
Kızım Ayşe 15 yaşındaydı. Sık sık seyahat ediyordum. Ona derdim ki; kapı çaldığında “Kim o?” diye muhakkak sor. “Kimono!” derler ise aç.
O zaman benim bulduğum formül buydu. (Kahkahalar)
 
Doğurmak bir kadının hayatında kırılma noktası mıdır?
Bizim gibi kadınlar çok arzu etmedikleri sürece doğurmuyorlar. Kızım Ayşe’yi doğurmayı çok istedim ve hep onu bekledim. Ve mutlu bir anneyim. Neden dersen; benim için önemli olan kızımın istediklerini yaptığı mutlu bir hayatının olması. Kızım iyi ve merhametli bir insan. Bunların önemli olduğunu düşünüyorum. Birçok açıdan hayran olduğum bir kızım var. Tabii ki hoşuma gitmeyen yanları da var ama kendimde de hoşuma gitmeyen birçok yan var.
 
Neler onlar?
Tembellik! Gizli tembel bir yanım var. Yapmam gereken kadarını yapmıyorum. Yıllar geçtikçe kapasitemi yeterince kullanmadığımı düşünüyorum. Bu yanımı sevmiyorum.
 
Bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Düşünüyorum. Zaman da azalıyor onun için yapmam gereken şeyleri sıraya koyuyorum.
 
Bir daire gibi düşünsek, iç dünyanız nasıl döşeli, kaotik mi, boş alanlar var mı?
Kaotik! Kalabalık! Kaotik! Genelde insanlar gelsin, o dünyaya girsinler istiyorum. Belki son dönemde bir miktar kendimi korumaya almayı öğrendim. Bu da gerekli. Yaş ilerledikçe müthiş bir ivme kazanıyor zaman. Bunun daha çok bilincinde olduğumdan, gereksiz insanlara, olaylara zaman ayırmak istemiyorum. Belki de “hayır” demeyi daha iyi öğrendim.
 
Kolay hayır diyemez miydiniz?
“Hayır” demeyi uzun zamanda öğrendim. Ama öğrendiğim için çok mutluyum.
 
İç dünyanızda tıkandığınızı hissettiğiniz vakit neye sığınırsınız?
Ruh halim kötüleştiğinde ya da depresif uyandığımda tek formülüm var. O da 30 yıllık jimnastik hocam Sevinç’in gelmesi. Onun ile çalışmaya başlamamızın onuncu dakikasında gülmeye başlıyoruz. (Kahkahalar)
 
Bu formül iyiymiş!
Benim için kesin formül. Ama herhangi birisiyle değil, Sevinç ile jimnastik yapmak! Çünkü Sevinç adını çok iyi taşıyor. Eve o pozitif rüzgarıyla giriyor. Bir de sinemaya gitmek iyi gelir. Sinema salonunda karanlıkta oturup, büyük ekranda film izlemek her zaman iyileştirici.
 
İtalya ve İstanbul arası sık gidip geliyorsunuz. Bıraktığınız yerde en çok neyi özlüyorsunuz?
Şöyle bir ilkem var Esra; bulunduğum yeri ve anı yaşama konusunda çok kararlıyım. Floransa’da sürüyle dostum var. Bir de malum manevi ailemin bazı fertleri orada oturuyor. Floransa’dayken oradan başka hiçbir yeri düşünmüyorum. Ama İstanbul’a dönünce burayı ne kadar özlediğimi hissediyorum. Buradayken de aynı duygu geçerli. Nostalji, benlik bir duygu değil.
 
Başladığınız ile bulunduğunuz nokta arasında oyunculuk tanım farkınız oluştu mu?
Aslında çok fazla tanımları olan birisi değilim. Oyunculuğu, oynamaktan ve sahnede olmaktan mutlu olduğum için seçmiş bir insanım. Dolayısıyla o işi yapmak hoşuma gidiyor. Bu işe başladığımda tanınmak gibi bir arzum hiç yoktu. Hatta şunu söyleyebilirim, 1987 de “Anayurt Oteli” ile Venedik Film Festivali’ne gittim. Uluslararası önemli bir festivalde yarışan başrol oyuncularından birisiydim. Kendime dedim ki “Ne tuhaf ben bunu hiç hayal etmemiştim”. Sadece oyuncu olmayı hayal etmiştim. Neden ise sinemayı, meşhur olmayı hiç düşünmüyordum.
 
Yani başlangıçta sadece tiyatro vardı?
Kafamda bir tek tiyatro vardı. Televizyon ve sinemayı neden hiç düşünmemiştim bilmiyorum. Halbuki babamın Sinematek kurucusu ve ilk başkanı olması, eleştirmen olması nedeniyle sinemanın konuşulduğu bir evde büyüdüm. Belki de tiyatro daha ulaşılabilir geliyordu. Sinemada olmaktan çok memnunum şu anda. Bir filmin setinde olmak, oynamak başlı başına bir mutluluk. Örneğin, doğum günlerim o günlere denk gelse bile orada olmak benim için büyük mutluluk. İşin kendisini seviyorum. Şöyle oynadı, böyle oynadı bütün bunlar tartışılır. İnsanlar hiçbir zaman bir oyuncu üzerinde hemfikir olmayacaklardır. Çok beğenen ya da hiç beğenmeyen olacaktır. Bunlar doğal şeyler. Fakat ben insanların bana davranışlarından onların yüreğine bir yerden dokunduğumu biliyorum.
 
Şöyle bir gözlemim var. Dolaylı yoldan iletişim kurmaya alışık bizim gibi bir toplum için ayrık otu gibisiniz. İnandığınızı olduğu gibi ifade edebilme gücüne sahipsiniz ve tanıdığım nadir kendisi olabilmiş insanlardansınız. Ve çok seviliyorsunuz. Demek ki, kendin olma halinin dayanılmaz bir gücü var.
(Kahkahalar) Bunu tanımlamam güç tabii ama insanlar bana yaklaştıklarında büyük bir heyecan ve sevgiyle yaklaşıyorlar. Bu çok hoşuma gidiyor. Neticede ilişkimizde, bir yerden onlara dokunduğumu hissettiriyorlar. Önemli olan bu! Gerçekten bu konuda dikkatle beni izleyenler herhangi bir insana saygısız birisi olmadığımı iyi biliyorlar. Birtakım ilkelerim var, sosyal medyada yayınladığım hiçbir mesajda asla hakaret ve aşağılayıcı bir içerik yoktur. Provokasyonlara gelmemeye çalışırım. Hayatta da böyleyim. Bu yaşam biçimim. İnsanların kötü muameleyi hak ettiklerini düşünmüyorum.
 
Belki bir oyuncu için dezavantaj gibi görünen dominant ve çok kolay tanımlanabilen bir fiziğiniz var. Ama oynadığınız her role farklı bir renk katıyorsunuz.
Doğru, dominant bir ifadem var. Bu insanları korkutabiliyor. Oraya takılıp kalan insanlar korksun zaten. (Kahkahalar)
 
İnsanlar tarafından sevilmeyi önemsiyor musunuz?
İnsanlar tarafından sevilmeyi önemsemeyen birisi oyuncu olabilir mi? Yaptığım işin birkaç psikanalitik vehçesi var. Bunlardan birisi teşhircilik. Dolayısıyla sahnede ve kamera önünde teşhirciliğimi tatmin ettiğim için özel hayatımda asla teşhirci değilim. İkincisi çocuklukta direnme. Çünkü oynamak, adı üzerinde oynamak işte! Onun için bir anlamda çocukluğuna veda edemeyen insanlarız. Üçüncüsü de beğenilme talebi. Niye oynuyorsun? Beğenilmek, sevilmek için. Sadece gerçekleri itiraf etmeyen oyuncu vardır. “Ah gelmesinler üstüme” filan denildiğinde bana sorarsan bu dürüstlükten uzak bir davranış.
 
Tam bu noktada şöhret sizi ne kadar bunaltıyor?
Tabii ki ben Madonna değilim! Bir mekana girdiğimde ya da çıktığımda bu kimsenin umurunda değil. Dolayısıyla gerçek anlamda şöhretlerin yaşadığı rahatsızlıklara maruz kalan birisi değilim. Ama sürekli paparazzilerin hedefinde olup, bundan rahatsızlık duyanları gayet iyi anlıyorum. Ama benim şöhretim o düzeyde değil. Dolayısıyla şikayetçi olsam abes olur. Yaşadığım şu: İnsanlar geliyor fotoğraf çekiyor. Bazen abartabiliyorlar, varsın abartsınlar. O insanlar zaten alkışlarıyla benim oyunculuğu sürdürmemi sağlayan, var eden insanlar. Bana o kadar güzel yaklaşıyorlar ki, bundan asla ve kat’a rahatsızlık duymam. Şöhret olmanın getirdiği birçok hoşluklar da yaşıyorum fakat bunun bir alışkanlık haline dönüşmesi tehlikeli. Doğal akışta olması gerektiğini düşünüyorum. Bunu sen talep etmemelisin. En korkunç cümlelerden birisi “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?” Bir süre önce Fransa’da yaşadım. Tiyatro çalışmalarım vardı. Mesela orada beni kimse tanımıyor. Sinefil bir sinema ortamı ancak Ferzan’ın (Özpetek) filmlerinden tanıyor. Dolayısıyla Fransa’da herhangi birisiydim. O alışkanlıkları sürekli bulacakmış gibi algılamamak için iyi bir egzersiz idi. Bu egzersizi hep yapmak lazım!
 
İşinizde çok tutkulusunuz aşkta da öyle misiniz ?
Aşkta da öyle. Aşk o kadar hastalıklı ama o kadar özel ve her zaman yaşanılmayan bir duygu ki! Olduğu zaman insan onun için her şeyi yapmalı.
 
Aşkı dolu dolu yaşadınız mı?
Evet yaşadım.
 
Bir, iki...
(Kahkahalar) Sayı vermek doğru değil ama birkaç kez yaşadım.
 
Ne değişiyor?
Vücudun iklimi değişiyor, beyin dahil! Erkeklerde beyin pek devreye girmiyor onun için özellikle belirtmek istedim. (Kahkahalar)
 
Şu an aşık mısınız?
Hayır.
 
Yokluğunu hissediyor musunuz?
İtiraf edeyim şu dönem aramıyorum. Aranınca bulunmuyor zaten. Başına geliyor ve yaşıyorsun.
 
Bazen de hazırsanız siz de davet edebiliyorsunuz...
Kesinlikle! O karşılaşmaya açık olma hali. Bana kalırsa, şu sıralar benim gündemimde değil. Kafamda bambaşka şeyler var.
 
Hayal kurarak röportajı bitirmek istiyorum. Yakınlarda nasıl bir oyunun içerisinde olmak isterdiniz?
Aslında dünyada ilginç bir akım var. “Action role-playing game”. Birden sorun bana bunu çağrıştırdı. Amerika’da başladı. Durum oyunları oynuyorlar. Türkiye’de bunu yapmak zor. Online da oynanabiliyor ya da örneğin İsveç’te bir şatoda sana bir senaryo veriliyor. Herkes bir rol alıyor. Oradaki insanlar, rol modellerine uyarak üç gün yaşıyor. Bir oyuncu için tam bir stil egzersizi. Böyle bir oyunda oynamak isterim. Bir de hiç oynamadığım bir rolde olmak cazip. Farklı rollerin yakıştırılmasını istiyorum. Aslında bu bir çeşit güven. Bu kadın şimdiye kadar hiç bu tür bir rolde yer almadı ama bunu da yapar denmesi.
 
Bir dilek tuttuk.
Yakında görüşmek üzere.
Copyright © 2016 by kimomagazin.com. Tüm hakları saklıdır.